Zamanın birinde belediye başkanını ziyarete gittiğimizde bisikletimi belediye binasının önündeki bir direğe kilitlemiştim.Tam o anda güvenlik görevlisi geldi, ‘Bisikleti buraya park etmeyin, başkan kızıyor’ dedi. Nasıl bozuldum, nasıl sinirlendim anlatamam. Güvenlik görevlisine biraz söylendim, ama bu müthiş kararlı otorite karşısında bisikleti de başkanın göremeyeceği bir yere park ettim. Ziyaret sırasında konuyu gündeme getirdik ama başkan geçiştiriverdi, gitti.
Yıllar sonra(3 yıl falan olmuştur herhalde) aynı şeyi yine yaşadım. Yine güvenlik görevlisi yetişti peşimden, ‘Hocam bisikleti oraya koymayın, müdür bey kızıyor.’
Güvenlik görevlisine yine söylendim. Biz emir kuluyuz dedi o da haliyle. Bir yandan da güvenlik görevlisinin işgüzarlığıdır diye geçiriyorum içimden. Çünkü müdür araba koymasınlar bu bölgeye demiş. Bir tane bisikletin ne zararı olacak ki?
Aynı gün işim bitince müdürle karşılaştım, sordum sakıncası var mı diye.
‘Var’ dedi.
‘Niye ki müdür bey?’
Görüntü kirliliği oluyor. Hem vali yardımcımız gelince kızar. Gözden ırak bir yer belirleyelim, oraya koyun.
E ne de olsa bisiklet yüz kızartıcı bir şeytan arabası. Ben ne kadar ayıp etmişim meğer.
Çok mahcup oldum.
Bisiklet çevreci mi dediniz?
Hem spor yaparsın, hem tasarruf mu?
Bisiklet kullanımının yaygın olduğu şehirlerde yaşam kalitesi mi artar?
Bırak hocam bu boş işleri. Bak Amsterdam’da bisiklet koyacak yer bulamıyorlar. Yakında halk isyan edecek. Koskoca, 4 katlı bisiklet park yeri yapmışlar şehrin göbeğine. İğrenç görünüyor. Onun yerinde bir otopark olsaydı ne güzel olurdu.
Kopenhag’da parlamentonun ününü tamamen bisiklet park yeri olarak düzenlemişler. Yazık adamcağızlar makam arabasıyla gelemiyor meclise. İtibarı yerle yeksan oldu gariplerin. Hem de ne kadar kötü görünüyor. Görüntü kirliliği.
Parlamento binasının bahçesi, Kopenhag, Danimarka. Photo credit: Adnan Çangır